ALİ SUAVİ HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ - TYT TÜRKÇE - AYT EDEBİYAT ( YKS ) / SONER HOCA

SONER HOCA İLE TÜRKÇE / EDEBİYAT

İçeriğe git

ALİ SUAVİ HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ

SANATÇILAR > SANATÇILAR
ALİ SUAVİ: (1839-1878)
*Tanzimat Edebiyatı Birinci Dönem sanatçısı, gazeteci, yazar, fikir adamı, muallim, ilk Türkçülerden.

*II. Abdülhamit’e karşı düzenlediği başarısız darbe girişimi ile bilinen tarihî bir kişiliktir.
*İstanbul’da doğmuştur; fakir bir ailenin oğludur.
*Eğitiminden sonra bir süre kâtip olarak çalışmış; daha sonra muallimlik ve hocalık yapmıştır.
*Dinî ilimlere vakıf olan Ali Suâvi, kuvvetli bir hatipti ve kitleleri kolayca tesir altına alabiliyordu.
*Muhbir gazetesinde çeşitli siyasî ve sosyal meselelerle ilgili makaleleri yayımlanmıştır.
*Fikirleri ve yazıları nedeniyle Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmıştır.
*Paris’te Ulûm gazetesinde, kültür tarihi, tarih, dinî konular, felsefe, eğitim ve ekonomi gibi alnlarda yazılar yazdı.
*İstanbul’a dönüşünde, padişah tarafından Mekteb-i Sultânî müdürlüğüne getirildi.
*Çırağan Sarayı’nı basarak (kesin olmamakla birlikte) V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmak isterken, Beşiktaş Karakol Muhafızı Hasan Ağa tarafından başına sopayla vurularak öldürüldü.
*Bu olaydan ötürü kendisine “Sarıklı İhtilalci” denilmiştir.
*Yıldız Sarayı civarında defnedildi.
*Bu şekilde ölümü, Jön Türkler tarafından millî bir kahraman olarak benimsenmesine ve bayraklaştırılmasına yol açmıştır.
*Ali Suâvi, halkın içinden çıkmış ve kendi kendisini yetiştirerek edebiyat ve kültür çevrelerinde yer almıştır.
*Felsefeden filolojiye, tarihten coğrafyaya, edebiyattan politikaya, sosyolojiden iktisada ve dinî ilimlere kadar birçok alan ile meşgul olmuş, tam mânasıyla “ansiklopedist” bir şahsiyettir.
*Osmanlı birliğine inanmış ve daha çok ittihâd-ı İslâm ideolojisini savunmuştur.
*Makale ve kitapları dikkatle incelendiğinde, Ali Suâvi’nin hayatında olduğu gibi savunduğu fikirlerde de birçok tezatlar vardır.
*Gençlik yıllarında camilerde halka ateşli vaazlar veren, hatta Avrupa’da bulunduğu sırada bile başından sarığını çıkarmayan Ali Suâvi, devlet idaresinde laikliği müdafaa eder.
*Ali Suâvi hilâfetin muhafazasına da yıkılmasına da taraftar değildir; çünkü ona göre hilâfet adıyla bir müessese zaten yoktur.
*Türk tarih ve medeniyetini ele alması, Türk ırkının dünyanın en eski ve medenî ırklarından biri olduğunu iddia etmesi, Türkçülük cereyanını başlatanlar arasında sayılmasını sağlamıştır.
*Ona göre; Türk ırkı, askerî, medenî ve siyasî rolleri bakımından bütün ırklardan üstün ve eski bir ırktır.
*Rus tehlikesine dikkat çekmesi ve bunun İslâmiyet’e ve Türkler’e vereceği zararlar üzerinde durması önemlidir.
*Türk diline “lisân-ı Osmânî” demenin yanlış olduğunu ileri sürenlerin başında yine o gelmektedir.
*Halkın anlayabileceği sade bir dil kullanması gerektiği üzerinde durmuştur.
*Yazı dilinde değişiklik konusunda önemli rol oynamıştır.
*Arap harflerinin bırakılarak Latin harflerinin kabul edilmesini, ilim terimlerinin de Latince’den alınmasını teklif etmiştir.
*Sonraki nesiller üzerinde pek fazla tesiri olmamıştır.
*Ali Suâvi’nin kendi ifadesine göre, fıkıh, hukuk, tarih, coğrafya, edebiyat, filoloji ve biyografi alanlarında olmak üzere; risâle, yarım kalmış tefrika veya yazma halindeki eserlerinin sayısı 127’yi buluyordu.
*Eserlerinin çoğu basılmamış, bir kısmı kaybolmuştur.


ALİ SUAVİ’NİN ESERLERİ:
Kamûsü’l-ulûm ve’l-maârif, Türkiye fî Sene 1288-Türkiye fî Sene 1289-Türkiye fî Sene 1290-Mısır fî Sene 1288, Le Khiva (Hive), Nasır-ed-din Chah d’Iran, A Propos de l’Herzégovine, Monténégro, Defter-i A‘mâl-i Âlî Paşa, Hukūku’ş-şevârî, Arabî İbâre Usûlü’l-fıkh Nâm Risâlenin Tercümesi, Sefâretnâme-i Fransa, Takvîmü’t-tevârîh, Tercüme-i Lugaz-ı Kābis-i Eflâtun

Kamûsü’l-ulûm ve’l-maârif:
*Beş forması yayımlanabilmiş bir ansiklopedidir.
*Ulûm gazetesinde on altışar sayfalık ilâveler halinde yayımlanan bu eser seksen sayfadan ibarettir.
*Ali Suâvi buraya aldığı maddeler arasında ancak sözlüklere girebilecek birtakım kelimelere de yer vermiş, buna karşılık mutlaka alınması gereken birçok önemli maddeyi ihmal etmiştir.
*Almış olduğu maddeler dağınık ve teknik bakımdan zayıf olmakla birlikte dil bakımından sadedir. Gazetenin kapanmasıyla birlikte yayını sona eren ansiklopedinin son maddesi “Atabeg”dir.

Türkiye fî Sene 1288, Türkiye fî Sene 1289, Türkiye fî Sene 1290, Mısır fî Sene 1288:
*Ali Suâvi bu salnâmelerde sadece birtakım istatistikî bilgiler vermekle kalmamış, bazı konularda çeşitli tenkitler de yapmıştır.

Le Khiva (Hive):
*Rusya’nın Orta Asya’daki bir müslüman Türk hanlığı olan Hîve’yi zapta hazırlandığı bir sırada kaleme alınmıştır.
*Ali Suâvi, Osmanlı Devleti’nin bu Türk hanlığı ile tarih boyunca iyi münasebetler kurmamış olmasını tenkit ederek devleti bu meseleye müdahale etmeye davet eder.

Nasır-ed-din Chah d’Iran:
*Ali Suâvi bu risâlesinde, zamanın İran hükümdarı Nasreddin Şah’ı ülkesinde gerçekleştirdiği reformlar ile değerlendiren bir portresini yapmıştır.
*Şahın mensup olduğu Kaçar hânedanına dair izahtan başka, İran’ın o günkü durumu hakkında bazı istatistikî bilgiler de vermektedir.

A Propos de l’Herzégovine:
*İçinde Ali Suâvi’nin kendi eliyle yaptığı iki haritanın da bulunduğu büyük boy doksan altı sayfadan ibaret olan ve devrin siyasî konularının ele alındığı bu eser şu bölümlerden meydana gelmektedir:
a) Şark Meselesi Diye Bir Şey Mevcut mudur?; b) Milliyetçilik; c) Pan-İslavizm; d) Osmanlılar-Din-Milliyet; e) Avrupa ve Beşeriyet Osmanlılar’a Neler Borçludur?; f) İstanbul ve Rusya; g) Avrupa Türkiyesi’nin Nüfusu; h) Osmanlı ve Rus Kuvvetleri; ı) Şark Meselesi İskenderiye’dedir.

Monténégro:
*Karadağ’ın Osmanlılar’a ait olduğunu iddia eden ve Batı dünyasında yazılmış çeşitli eserlerden yaptığı iktibaslarla bunu ispatlayan Ali Suâvi, burada Rusya’nın Hersek ve Karadağ isyanlarını hazırlarken Avusturya ve Fransa gibi Batılı devletlerin de buna seyirci kaldığını açıklar.
*Sultan Abdülaziz’in hal‘i ve V. Murad’ın tahta geçişi münasebetiyle kaleme alınan eserde yeni padişahın meşrutiyete olan inanç ve bağlılığı üzerinde de durulmaktadır.

Defter-i A‘mâl-i Âlî Paşa:
*II. Meşrutiyet’ten sonra Âlî Paşa’nın Siyâseti adıyla ikinci baskısı yapılmıştır.
*Ali Suâvi bu risâlesinde, 1854’ten 1870’e kadar sadrazam ve hariciye nâzırı olarak idare başında bulunduğu devrede Osmanlı İmparatorluğu’nda cereyan eden Girit İsyanı, Kırım Savaşı, Islahat Fermanı, Memleketeyn Meselesi, Düyûn-ı Umûmiyye gibi birçok konudan sorumlu tuttuğu Âlî Paşa’yı insafsızca ve sert bir dille tenkit etmektedir.

Hukuku’ş-şevârî:
*Doğrudan doğruya şehirciliğe dair olan bu risâlede çeşitli âyet, hadis ve konuyla ilgili muteber kitaplardan yapılan bazı iktibaslarla medenî bir şehrin nasıl olması gerektiği üzerinde durulmaktadır.

Arabî İbâre Usûlü’l-fıkh Nâm Risâlenin Tercümesi:
*Ali Suâvi usûl-i fıkhın belli başlı kaidelerini ele alarak bunları kısaca açıkladığını belirttiği önsözde, böyle bir çalışma yapmaktaki maksadını da, İslâm şeriatının müslümanların XIX. yüzyıldaki ihtiyaçlarını karşılayamadığını ve müslüman toplulukların bu yüzden geri kaldığını iddia edenlere karşı hakikati ortaya koymak şeklinde açıklamaktadır.

Sefâretnâme-i Fransa:
*Yirmisekiz Mehmed Çelebi’nin sefaretnâmesinin hâşiyelerle neşridir.

Takvîmü’t-tevârîh:
*Kâtib Çelebi’nin eserinin notlar ve zeyil ilâvesiyle neşridir.

Tercüme-i Lugaz-ı Kābis-i Eflâtun:
*Ali Suâvi hâşiyeler ilâvesi ile yaptığı bu neşirde, tercümedeki Arapça hatalarını da ayrıca düzelttiğini belirtmektedir.

İçeriğe dön