PARAGRAFLA İLGİLİ KAVRAMLAR
TÜRKÇE > KONULAR > PARAGRAF
PARAGRAFLARDA EN ÇOK KARŞILAŞILAN KAVRAMLAR
Açıklık: Yazının herkes tarafından anlaşılır olmasıdır.
Akıcılık: Yazının okunuşunda zorlanma olmaması, yazının rahat okunabilmesidir.
Aktüel: *Güncel. *Yakın zamanda gerçekleşmiş olan…
Alaysama: Alaya alma.
Anaç: *Yemiş verecek durumdaki ağaç. *Yavru yetiştirecek duruma gelmiş olan hayvan.
*İri, kart. *Verimli.
Arı Dil: Sade, Öz Türkçe.
Bağdaşma: *Uyma. *Uzlaşma.
Basmakalıp: Özgünlüğü olmayan, değişiklik göstermeyen, bilineni tekrarlayan, harcıâlem, klişe.
Benzetme: Bir şeyin niteliğini anlatmak için, o niteliği eksiksiz taşıyan bir şeyi örnek olarak gösterme işi, benzeti, teşbih.
Betimleme: Tasarlama, bir şeyi sözle veya yazıyla anlatma, göz önünde canlandırma, tasvir.
Bezgin: Yaşama veya iş görme isteğini yitirmiş.
Biçem: Üslup.
Biçim: Şiirlerin kuruluş ve uyak düzenlerine göre olan dış görünüşü, şekil.
Bilinç: İnsanın kendisini ve çevresini tanıma yeteneği, şuur.
Bulgu: Araştırma verilerinin çözümlenmesinden çıkarılan bilimsel sonuç, netice.
Çağdaş: *Aynı anda yaşayan. *Çağın şartlarına uygun yaşayan.
Çevirmen: Bir yazıyı veya konuşmayı bir dilden başka bir dile çeviren kimse, çevirici, dilmaç, tercüman, mütercim.
Çıkarım: Verilmiş bir ya da daha çok önermeden sonuç çıkarma, sonuca varma.
Dağarcık: *Bellek. *Yaşananları, öğrenilen konuları, bunların geçmişle ilişkisini, zihinde saklama gücü.
Deneme: Herhangi bir konuda yeni ve kişisel görüşlerle bezenmiş bir anlatım içinde sunulan düz yazı türü.
Devinim: Hareket.
Didaktik: Öğretici.
Direngen: İnatçı.
Doğallık: *Olduğu gibi yansıtma durumu. *Süse, sanata girmeden anlatma.
Doğaüstü: Doğa yasalarına uymayan, doğa yasalarıyla açıklanamayan, tabiatüstü.
Duruluk: *Gereksiz sözcüklere yer vermeme. *En kısa yoldan aktarma.
Duyarlık: Duyum ve duyguları algılayabilme yeteneği, hassaslık, hassasiyet.
Duyu: İnsanların ve hayvanların, dış dünyanın uyaranlarını, görme, işitme, koklama, dokunma ve tatma organlarıyla algılama yeteneği, duyum.
Duyuş: *Seziş. *Sezme işi.
Düş: *Gerçekleşmesi istenen şey, umut. *Gerçek olmayan şey, imge, hayal.
Düşsel: Düş ile ilgili, hayalî.
Düşünsel: Düşünce ile ilgili, düşünce sonucu ortaya çıkan, düşünceye dayanan, fikrî.
Düzyazı: Şiir olmayan söz ve yazı, nesir, mensur, inşa.
Ebru: Kâğıt süslemeciliğinde kitre, kola vb. yapıştırıcılarla yoğunlaştırılmış su üzerine, neft yağı ile sulandırılmış yağlı boya damlatılarak yapılan ve kâğıda geçirilen süs.
Eleştiri: Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle anlaşılmasını sağlamak ve değerlendirmek amacıyla yazılan yazı türü, tenkit, kritik.
Eleştirmen: Eleştiri yazıları yazan kimse, eleştirmeci, tenkitçi, münekkit.
Enikonu: İyiden iyiye, iyice.
Epik: Destansı, coşkulu.
Esin: İlham.
Estetik: Sanatta ortaya konulan güzellik.
Evrensel: Bütün insanlığı ilgilendiren, âlemşümul, cihanşümul, üniversal.
Fantastik: Gerçekte var olmayan, gerçek olmayan, hayalî.
Gerçeküstü: Gerçeği aşan, gerçeğin üstündeki gerçek, sürrealite.
Gerekçe: Neden, sebep.
Gizemli: Esrarengiz.
Göreceli: Kesin olmayan, kişiden kişiye değişebilen.
Gözlem: Bir nesnenin, olayın veya bir gerçeğin, niteliklerinin bilinmesi amacıyla, dikkatli ve planlı olarak ele alınıp incelenmesi, müşahede.
Güdümlü: Yönetilebilir.
Güncel: O gün ya da yakın zaman aralığında geçen her şey.
Hayıflanma: Üzülme, yakınma.
İçerik: Sözlü veya yazılı anlatımda verilmek istenen öz, düşünce, duygu ve imgelerin bütünü.
İçgüdü: Doğuştan gelen.
İçtenlik: Yapmacıksız, içten geldiği gibi anlatma.
İleti: Mesaj.
İlinti: İki şey arasındaki ilgi, ilişki.
İmbik: Damıtmaya yarayan, damıtma işinde kullanılan araç, damıtıcı.
İmge: Düşsel öğe; zihinde tasarlanan ve gerçekleşmesi özlenen şey, düş, hayal, imaj, hülya.
İnandırıcılık: Anlatılanların doğru olduğuna inanılmasının sağlanması.
İnisiyatif: Önce olma, üstünlük, karar verme yetkisi.
İrdelemek: Bir konunun incelenmesi ve eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa etmek.
İroni: *Söylenen sözün tersini kastederek kişiyle veya olayla alay etme. *Gülmece.
İşlev: Görev, fonksiyon.
İşlevsel: Görev bakımından, işlev ile ilgili.
İvedi: Çabuk, hızlı, acele.
İzlenim: Bir durum veya olayın duyular yolu ile insan üzerinde bıraktığı etki, intiba, imaj.
Kanı: İnanç, düşünce, kanaat.
Kanıksamak: Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak, kabul etmek.
Karakter: Bir eserde duygu, tutku ve düşünce yönlerinden ele alınan kimse.
Kaygı: Üzüntü, endişe duyulan düşünce, tasa.
Kesit: Ayırıcı özellikleriyle belirlenen süreç, bölüm.
Kişisel: Kişi ile ilgili, kişiye ilişkin, kişinin kendi malı olan, şahsi, zatî.
Köken: Bir şeyin çıktığı, dayandığı temel, biçim, neden veya yer, menşe.
Kuram: *Belirli bir konudaki düşüncelerin, görüşlerin bütünü. *Sistemli bir biçimde düzenlenmiş birçok olayı açıklayan ve bir bilime temel olan kurallar, yasalar bütünü, nazariye, teori.
Kurgu: Uygulamaya geçmeyen, bilmek ve açıklamak amacını güden düşünce.
Kültür: Bir topluma özgü düşünce ve sanat eserlerinin tümü.
Kültürel: Kültüre ilişkin, kültürle ilgili.
Lirik: Çok etkili, coşkun, genellikle kişisel duyguları dile getiren.
Lirizm: Duygusallık.
Mistik: Açıklanamayan, akıl dışı.
Nesnel: Objektif, yorumsuz, herkesçe aynı kabul edilen.
Olgu: *Birtakım olayların dayandığı sebep veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa. *Edebî eserlerde olayı geliştiren davranış, iş.
Ölçüt: Bir yargıya varmak veya değer vermek için başvurulan ilke, kıstas, kriter.
Özeleştiri: Bir kişinin kendi davranışları üzerine yönelttiği eleştiri, otokritik.
Özgü: Birine veya bir şeye ait olan.
Özgünlük: Başkasına benzememe, ayırt edilebilme.
Özlülük: Az sözle, çok şey anlatma.
Özümlemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özümsemek: Herhangi bir şeyi öz malı durumuna getirmek, benliğine yerleştirmek.
Özveri: Bir amaç uğruna veya gerçekleştirilmesi istenen herhangi bir şey için kendi çıkarlarından vazgeçme, fedakârlık.
Realite: Gerçek.
Sağduyu: Doğru, akla uygun yargılar verme yeteneği, aklıselim, hissiselim.
Salık Vermek: Tavsiye etmek, öğüt vermek.
Salt: *Sadece. *İçine, kendisine yabancı hiçbir şey karışmamış, arı. *Yalnızca. *Duru.
Saptamak: Bir şeyi belirgin kılmak, tespit etmek.
Sav: İddia, savunulan düşünce.
Sentez: Yalından karmaşık olana, külliden cüziye, zorunludan olasıya, ilkeden onun uygulanmasına, genel yasadan bireysel duruma, nedenden etkiye, öncülden varılan sonuca giden düşünme biçimi, bireşim, terkip.
Sezgi: *Sezme yeteneği, feraset. *Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş veya olacak bir şeyi anlamak, kestirmek, hissetmek.
Söz Dağarcığı: Bir dilde kullanılan veya bir kimsenin bildiği, kullandığı sözlerin bütünü, söz varlığı, vokabüler, kelime hazinesi.
Süreç: *Devam eden zaman. *Birbirini takip eden olaylar dizisi.
Şematik: Bir edebiyat eserinin, bir tasarının planı, biçimi.
Tekdüzelik: Tekdüze olma durumu, yeknesaklık, biteviyelik, monotonluk.
Tema: Öğretici veya edebî bir eserde işlenen konu, düşünce, görüş.
Terim: Bir bilim, sanat, meslek dalıyla veya bir konu ile ilgili özel ve belirli bir kavramı karşılayan kelime.
Terkip: *Karışım. *Birleştirme, bir araya getirme.
Tip: Hikâye, roman, tiyatro gibi uzun anlatıma dayalı edebî eserlerde, kişi kadrosu içinde yer alan ve belli bir düşüncenin, topluluğun zihniyetini ve ideolojinin temsilciliğini yüklenen kişi.
Tutarlılık: Anlatılanların birbirini tutması, birbiriyle çelişmemesi.
Tutum: Tutulan yol, davranış.
Üslup: Sanatçının görüş, duyuş, anlayış ve anlatıştaki özelliği veya bir türün, bir çağın kendine özgü anlatış biçimi, biçem, tarz, stil.
Varsayım: Bir an için var olduğunu düşünme.
Virtüöz: Herhangi bir müzik aracını büyük ustalıkla çalabilen sanatçı.
Yadsımak: İnkar etmek.
Yalınkat: *Tekdüze. *Üstünkörü.
Yalınlık: Açık, süsten ve zorlamadan uzak, kolayca anlaşılabilen anlatım, sadelik.
Yapıt: Bir emek sonucunda ortaya konulan ürün, eser.
Yazım: Bir dilin belli kurallarla yazıya geçirilmesi, imla.
Yazın: *Edebiyat. *Olay, duygu, düşünce ve hayallerin dil aracılığı ile biçimlendirilmesi sanatı.
Yazınsal: Edebî.
Yeğlemek: Diğerlerinden daha üstün görüp bir şeye yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek.
Yeknesak: Tekdüze.
Yerinmek: *Acınmak. *Pişman olmak.
Yeti: Bir işi yapabilme gücü.
Yetkin: Gerekli seviyeye ulaşmış, mükemmel.
Yorum: Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir.
Zanaat: El ustalığı isteyen iş.