ŞEMSETTİN SAMİ HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
SANATÇILAR > SANATÇILAR
ŞEMSETTİN SAMİ: (1850 - 1904)
*Tanzimat Edebiyatı Birinci Dönem sanatçısı, gazeteci, yazar, çevirmen, ansiklopedist, sözlükçü.
*1850’de Yanya vilâyetinde doğdu.
*Arnavutça literatürde daha çok Sâmi Frasheri olarak tanınmıştır.
*Eğitimi esnasında Arapça, Farsça, Latince, Rumca, İtalyanca ve Fransızca öğrenmiştir.
*1872’de İstanbul’a gider ve Matbuat Kalemi’nde çalışmaya başlar.
*Hadîka gazetesinde yazılar yazar; Fransızca’dan çeşitli tercümeler yapar.
*1876’da Mihran Efendi ile birlikte Sabah gazetesini kurmuşlardır.
*Rumeli ve Balkan meseleleriyle ilgili siyasal içerikli yazılar yazmıştır.
*Latin harflerini esas alan bir Arnavut alfabesi düzenlediği gibi Arnavutça’nın gramerini de hazırlamıştır.
*Teftîş-i Askerî Komisyonu kâtipliği görevinde rahat bir çalışma ortamı bulmuş; sözlüklerini ve diğer önemli eserlerini hazırlamıştır.
*1900’de Türk dilinin en önemli sözlüklerinden olan Kāmûs-ı Türkî’yi yayımladı.
*Kutadgu Bilig ve Orhun Abideleri’nin izahlı çevirileri için çalışan Şemsettin Sami, bu eserler üzerinde çalışan ilk Osmanlı araştırmacısı olur.
*1904’te vefat etmiş ve Sahrayıcedit Mezarlığı’na defnedilmiştir. (Kemikleri daha sonra Feriköy’deki aile kabristanına nakledildi.)
*Şemsettin Sami, Taaşşuk-ı Tal‘at ve Fitnat adlı romanıyla Türk edebiyatında roman türünün ilk örneğini ortaya koymuştur.
*Şemseddin Sami’nin roman türüne katkılarından biri de Sefiller ya da Robin Crouse gibi klasik roman çevirileridir.
*Roman türünü topluma tanıtmıştır.
*Piyesleri, dili, kuruluşu ve sahnelenmeye uygun oluşu ile benzerlerinden daha başarılı olmasına rağmen fazla şöhret kazanmamıştır.
*Tiyatro eserleri arasında, Arnavutluk’taki yemin (besa) âdetinin konu edildiği Besa yahut Ahde Vefâ, Gedikpaşa’daki Osmanlı Tiyatrosu’nda temsil edilmiş olması bakımından önem taşır.
*Osmanlı devletinin modernleşerek güçlenmesini savunmuş, bunun için imparatorluğun ortak dili olan Türkçenin önemini vurgulamıştır.
*Türkçeyi incelemek, modernize etmek, geliştirmek ve öğretmek amacıyla çalışmalarda bulunmuştur.
*Yazı dili ile konuşma dilinin birbirine yakın olması meselesine dikkat çekmiştir.
*Türk diline Osmanlıca denilmesinin doğru olmadığı görüşünü benimser.
*Türk dilinin ve Türk milletinin Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’den çok önce de var olduğu üzerinde durmuştur.
*Türk edebiyatının başlangıcını Orta Asya’ya kadar götürür.
*Osmanlıca yerine “Lisân-ı Türkî” denmesinin daha uygun olacağını belirtmiş ve bu görüş doğrultusunda hazırladığı sözlüğe de Kamus-ı Türkî adını vermiştir.
*Türkçe’de karşılığı bulunan ve konuşma dilinde kullanılmayan kelimelerin tasfiyesini istemiş, konuşma dilindeki kelimelerin Türkçe’ye dâhil olduğunu kabul etmiştir.
*Daima yeniliği savunanların yanında yer almış, sade ve anlaşılır bir dil kullanılmasının lüzumu üzerinde durmuştur.
*Türk dili ve kültürü bakımından üzerinde durulması gereken en önemli yanı, ansiklopedi ve sözlük yazarlığıdır.
*Türk harfleriyle yazılan ilk Türkçe roman olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat, ilk Türkçe ansiklopedi olan Kamus-ül Alam ve modern anlamdaki ilk geniş kapsamlı Türkçe sözlük olan Kamus-ı Türkî onun en kıymetli eserleridir.
*Şemseddin Sami, İslamiyet ile Sosyalizmi bağdaştıran Osmanlı aydınlarından biridir.
ŞEMSETTİN SAMİ’NİN ESERLERİ:
Roman: Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
Sözlük: Kamus-ı Türkî, Kamus-ı Fransevî, Kamus-ı Arabî
Tiyatro: Besa yahut Ahde Vefa, Seydi Yahya, Gâve, Mezalim-i Endülüs (basılmadı)
Ansiklopedi: Kamusü’l Âlâm
Çeviri: Galatee (Florian), İhtiyar Onbaşı (Dumanoir & Ennery), Robinson Crusoe (Daniel Defoe), Sefiller (Victor Hugo), Ali bin Ebi Talib Efendimizin Eş'ar-ı Müntehabeleri, Târîh-i Mücmel-i Fransa (Saint-Ouen), Şeytanın Yâdigârları (F. Soulié)
Dilbilgisi Kitapları: Usul-i Tenkit ve Tertib, Nev'usul Sarf-ı Türkî, Yeni Usul Elifba-yı Türkî, Usul-i Cedid-i Kavaid-i Arabîye, Tatbikat-ı Arabîye, Arnavutça Alfabe, Küçük Elifbâ, Arnavutça Gramer, Tasrîfât-ı Arabiyye, Kavâid-i Sarfiyye-i Arabiyye, Kavâid-i Nahviyye-i Arabiyye
Cep Kütüphanesi Serisi: Medeniyyet-i İslâmiyye, Esâtîr, Kadınlar, Gök, Yer, İnsan, Emsâl, Letâif, Yine İnsan, Lisan, Usûl-i Tenkîd ve Tertîb
Diğer Eserleri: Himmetü’l-hümâm fî neşri’l-İslâm, Hurdeçîn, Bâkî’nin Eş‘âr-ı Müntehabesi
Yayımlanmayan Eserleri: Orhon Âbideleri, Kutadgu Bilig, et-Tuhfetü’z-Zekiyye, Lehce-i Türkiyye-i Memâlik-i Mısır, Kırâat-ı Türkiyye, Nev Usûl Nahv-i Türkî, Müntehabât-ı Arabiyye, el-Muallâkātü’s-Seb‘a, Kavâid-i Nahviyye ve Sarfiyye, Zübde-i Şehnâme, Vicdan Muhasebesi (bir piyes müsveddesi)
------------------------------------------------------------------------------------
Kamûs-ı Türkî:
*Türk dilinin belli bir düşünceyle hazırlanmış ilk sözlüğü kabul edilen Kāmûs-ı Türkî’nin Türkçe kelimelere tam alfabetik sıra ile yer verilmesi ve Türk adının yine ilk defa bir sözlüğe konulması bakımından önem taşımaktadır.
*Kamus-ı Türk'nin "İfade-i Meram" başlıklı ön sözü edebiyat ve dil tarihimiz açısından önemli belgelerden biridir.
*Şemseddin Sâmi 1899’da Kāmûsü’l-a‘lâm’ın yayımının tamamlanmasından sonra Kāmûs-ı Türkî’nin hazırlıklarına başlar.
*Yirmi yıllık bir birikimin ardından iki yıllık yoğun bir çalışma ile 1901’de tamamladığı sözlüğü onun Türk diliyle ilgili en önemli eserdir.
*Türkçe kelimelere de yer veren ilk sözlük olan Ahmed Vefik Paşa’nın Lehce-i Osmânî’sinden (1876) sonra Kāmûs-ı Türkî o günün konuşma ve yazı dilinde kullanılan Türkçe asıllı kelimelerle birlikte Arapça, Farsça ve Batı kaynaklı kelimeleri de bir araya getiren zengin muhtevalı bir sözlüktür.
*Nâmık Kemal daha 1866’da yayımlanan “Lisân-ı Osmânî’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülâhazâtı Şâmildir” adlı makalesinde bir yazı dili ve bir edebî dil meydana getirmek için o dildeki bütün kelimeleri içeren bir lugata ihtiyaç olduğunu belirtmiştir.
* “Dilimiz lisân-ı Türkî’dir, bu lisana mahsus lugat kitabına dahi başka isim düşünmek abestir.” Ş. S.
*İyi bir sözlüğümüz olmadığı için dilimize ait kelimeleri unutup bunların yerine Arapça, Farsça, Rumca ve İtalyanca gibi dillerden kelimeler alıp kullandığımızı belirten yazar, daha önce hazırlanan sözlüklerde yer alan kelimelerin çoğunun konuşma ve yazı dilinde kullanılmayan kelimelerden meydana gelmiş olmasını eleştirir.
*Şemseddin Sâmi, bir yandan eserine kullanımdan düşmüş olmakla birlikte ileride canlanmasını arzu ettiği birtakım Türkçe kelimeleri alırken diğer yandan bir tasfiyeye zemin hazırlamak üzere Arapça-Farsça asıllı bazı kelimelerin terkedilmesinden söz eder.
*Öte yandan sözlükteki kelimelerle ilgili deyimler üzerinde de durmuş, her kelimenin farklı anlamlarını belirtmeye çalışmış, gerekli durumlarda kendi verdiği örneklerle açıklama yoluna gitmiştir.
*Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin Türkçe’de kazandığı anlamlarına da yer veren müellif, Arapça’da kullanılmadığı halde Türkçe’de galat (hatalı) olarak türetilmiş bir kısım kelimeleri eserinde göstermiş, ancak yazı dilinde galat kelime kullanılmaması gerektiğini özellikle vurgulamıştır.
*Şemseddin Sâmi, eserin önsözünde daha önce hazırlanan lugatların düzenleniş biçimini eleştirmiş, bu hususta Batı’daki sözlükleri örnek aldığını söylemiş, Türkçe, Arapça ve Farsça asıllı kelimelerde alfabetik sıraya uyduğunu ifade etmiş, kelimeleri harekelerini dikkate almadan “hurûf-ı hecâ” tertibiyle vermiştir.
*Ayrıca kelimelerin hangi dile ait olduğunu belirttiği gibi hangi kökten türediklerine de işaret etmiştir.
*Kelimelere anlam verilmesi konusunda da eski sözlükçüleri eleştiren müellif eserinde şöyle bir yol izler: Önce -yabancı ise- kelimenin hangi dilden alındığı, gramer kategorisi (kelime türü), terimlerin hangi bilgi dalına ait olduğu belirtilir; daha sonra sıra numarasıyla farklı mânalar açıklanır ve örnekler verilir, arkasından o kelimeyle yapılmış deyimler sıralanır.
*Ayrıca çeşitli sanat ve bilim dallarına ait terimlerle kelimenin anlamını değiştiren özel tabirler farklı işaretlerle ayrılmış, kelime türünün değişmesi de bir işaretle belirtilmiştir.
*Kamûs-ı Türkî taramaya dayalı bir sözlük olmadığından eserde imzalı örneklere rastlanmaz; bütün örnekler müellif tarafından verilmiştir.
*Eserde kelimelerin doğru okunabilmesi için bazı özel işaretler kullanılmış, böylece Türkçe kelimelerdeki fonetik problemi bir dereceye kadar çözülmeye çalışılmıştır.
Başta Redhouse, Zenker ve Ahmed Vefik Paşa’nın lugatları olmak üzere yerli ve yabancı çeşitli sözlüklerden yararlandığı anlaşılan Şemseddin Sâmi, muhtemelen bazı bilgileri iyice tahkik edememesi ve eserin aceleye gelmesi yüzünden eski sözlüklerdeki bir kısım yanlışları tekrarlamış ve bu sebeple kendi döneminde eleştirilmiştir.
*Sözlükte yer alan 29.000 dolayındaki kelimenin yaklaşık üçte biri Türkçe, geri kalan kısmı Arapça, Farsça, Fransızca, Rumca, İtalyanca ve diğer yabancı dillerden giren kelimelerden ibaret olup bu aynı zamanda XIX. yüzyılın sonlarındaki Türkçe’nin söz varlığını göstermektedir.
*Devrine göre tamamen modern bir görüşle hazırlanan Kāmûs-ı Türkî yayımlandığı sırada büyük bir ihtiyaca cevap vermiş, basımı üzerinden 100 yıldan fazla bir zaman geçtiği halde değerinden fazla bir şey kaybetmediği gibi daha sonra hazırlanan hemen bütün sözlükler için vazgeçilmez bir kaynak olmuştur.
Gave:
*Konusunu Şehname'den alan bir oyundur.
Besa yahut ahde Vefa:
*Yemini için oğlunu öldürmek zorunda kalan bir babanın trajedisi ele alınmıştır.
*Eserin adında geçen "besa" Arnavutlar için çok önemli olan ve gereklerinin yerine getirilmesi zaruri olan meşhur bir yemin türüdür.
Seydi Yahya:
*Konusunu Endülüs tarihinden alan bir oyundur.
Kamusû'l Ârabî:
*Yarım kalmış bir sözlük çalışmasıdır.
*Arapça-Türkçe bir sözlüktür.
*Arapçanın ses ve biçim bilgisi üzerine geliştirdiği bakış açısı eseri dil tarihi açısından önemli kılmıştır.
Kamus-ı Fransevî:
*Fransızca- Türkçe bir sözlüktür.
Kamusû'l Â'lâm
*Tarih ve coğrafya alanında oluşturulan ve altı ciltten oluşan büyük bir sözlüktür.
*Türkçe olarak hazırlanmış "ilk ansiklopedi" olması açısından kültür tarihimiz için önemlidir.
*Dönemin şartlarına göre geniş bir dağarcığa sahiptir.
*Eser özellikle Fransa'da büyük bir ilgi ile karşılanmıştır.