LATİFİ HAYATI, EDEBİ KİŞİLİĞİ VE ESERLERİ
SANATÇILAR > SANATÇILAR
LATİFİ: (16. YÜZYIL)
*Divan edebiyatı şairi/yazarı, kâtip.
*Kastamonu’da doğmuştur.
*Asıl adı Abdüllatif’tir. Latîfî’yi mahlas olarak kullanmıştır.
*“Hatibzâdeler” diye anılan köklü bir aileye mensuptur.
*Kastamonu’da başladığı ilköğrenimini yarıda bırakarak İstanbul’a gelmiş ve kâtip olmuştur.
*Şiir ve inşa alanında kendisini yetiştirmiştir.
*Kâtiplik mesleğine girdikten sonra devrin önemli şahsiyetlerinden olan İskender Çelebi’ye “Bahariyye” adlı kasidesini sunmuş ve bu sayede hem tanınmış hem de Belgrat imaret kâtipliğine tayin edilmiştir.
*Daha sonra İstanbul’a gelmiş ve imaret kâtipliği görevine devam etmiştir.
*Bir süre sonra azledilerek Rodos'taki Kanuni imaretine gönderildi.
*Rodos'tan Mısır'a geçti.
*Hayatının son dönemine ait bilgiler eksiktir.
*Mısır'dan Yemene giderken bindiği geminin batması üzerine boğularak ölmüştür.
*Latîfî, eserlerinde çeşitli vesilelerle kıymetinin bilinmediğinden şikâyet eder.
*Latîfî, devrinde şairlik yönüyle pek tanınmamıştır.
*Latîfî, kendisini büyük şairlerle değil münşîlerle karşılaştırmaktadır.
*Tezkiretü’ş-şuarâ (şâirler tezkiresi) adlı eseri ile meşhur olmuştur.
*Latifi’nin kaside, gazel ve mesnevileri de vardır.
LATİFİ’NİN ESERLERİ:
Divan, Tezkiretü’ş-şuara, Risâle-i Evsâf-ı İstanbul, Fusûl-i Erbaa, Nazm-ül-Cevâhir, Sübhatü’l-Uşşâk, Enisü’l-Fusuha, Evsâf-ı İbrâhim Paşa, Esmâ-üs-Suver-il-Kurân, Vasfı Âsaf-nâme
Latîfî Tezkiresi (Tezkiretü’ş-Şuarâ):
*Anadolu’da Sehî Bey’in Heşt Bihişt’inden sekiz yıl sonra yazılmış olan ikinci tezkire Latîfî Tezkiresi’dir.
*“Tezkiretü’ş-şuara” veya “Tabsıra-i Nuzemâ” olarak da bilinen eser, bir mukaddime, üç fasıl ve bir hâtimeden oluşur.
*Alfabetik tertibi, edebî tenkit ve hükümlerinin objektifliği gibi özelliklerinden dolayı orijinal bir eser kabul edilir.
*Latifi, 1543’te yazmaya başladığı bu eseri 1546’da bitirip Kanunî Sultan Süleyman’a sunmuştur.
*Tezkiresinde giriş bölümünden sonra Mevlana’dan başlayarak büyük sofi şairleri, sonra pâdişâh ve şehzadeleri, daha sonra da harf sırasına göre şairleri tanıtmış, şiirlerinden örnekler vermiştir.
*Latîfî, tezkiresinde kronolojik tasnife karşılık alfabetik tasnifi tercih etmiştir. Bu fikir daha önce Arapça biyografi kitaplarında kullanılmış olmakla birlikte Türkçede ilk kez kullanılmıştır.
*Eser, üç fasıl halinde şairlere ayrılmıştır:
Birinci fasılda, Osmanlı ülkesinde yetişmiş veya buraya gelip Rûmîlikle şöhret kazanmış 13 şeyh şairi; ikinci fasılda Osmanlı ülkesinde şiir söyleyen 7 sultan şairi; üçüncü fasılda ise Osmanlı ülkesi içinde şöhret kazanan 314 şairin hayatını, eserlerini ve şiirlerini anlatır.
*Eserin hâtime, yani sonuç bölümünde ise Latîfî, tezkiresini tamamlayış süresini, 300 şairi eserine aldığını, devrinde şiir ve inşaya itibar kalmadığını, zamane halkının sanatkârın gerçek değerini anlamaktan uzak olduğunu, hırs ve dünya arzularının insanları sarhoş ettiğini, çeşitli sebeplerle tezkiresini istediği gibi yazamadığını belirtir ve okuyucunun dualarını beklediğini söyleyerek eserini tamamlar.
*Latîfî Tezkiresi, daha önce yazılan Heşt-Bihişt’ten birçok yönden üstün bir eserdir.
*Tezkirenin dili sade, cümleleri kısa ve secilidir.
*Üslubu akıcı, ahenkli ve yer yer alaycıdır.
*Edebi tenkidin ilk örneklerindendir.
Evsâf-ı İstanbul:
*Bir mukaddime, altı fasıl ve bir hâtimeden meydana gelir.
*982’de (1574) III. Murad’a sunulmuştur.
*İstanbul’un özelliklerini ve halkının sosyal hayatını ortaya koyar.
Fusûl-i Erbaa:
*Dört mevsimin özelliklerini anlatan, yer yer şiirlerin de yer aldığı mensur bir eserdir.
*Münâzara-i Latîfî adıyla İstanbul’da basılan eser, aslında müstakil bir çalışma olmayıp mevsimlerle ilgili farklı zamanlarda kaleme alınan dört ayrı risâlenin (Fasl-ı Bahâr, Fasl-ı Tâbistân, Fasl-ı Hazân, Fasl-ı Zemistân) bir araya getirilmesinden oluşmuştur.
Nazmü’l-cevâhir:
*Hz. Ali’nin 207 hikmetli sözünün birer kıta ile Türkçe’ye tercümesinden ibarettir.
*Mukaddime ve hâtime kısımları mensur, alfabetik olarak düzenlenen sözlerin tercümeleri ise manzumdur.
Sübhatü’l-uşşâk:
*100 hadis tercümesi olup baş tarafta yer alan “tevhid”, “na‘t”, “sebeb-i te’lîf” ve “evsâf-ı pâdişâh” ile sondaki “münâcât” ve “tazarruât” bölümleri mesnevi tarzında, hadis tercümeleri ise kıtalar halindedir.
Enîsü’l-fusahâ:
*Vezîriâzam Makbul İbrâhim Paşa hakkında nazım-nesir karışık olarak sanatkârane bir üslûpla kaleme alınan bu küçük risâlede Kanûnî’nin veziri tarafsız bir gözle değerlendirilmektedir.
*Risâlede İbrâhim Paşa’nın faziletleri yanında zaaflarına da işaret edilmiştir.
Evsâf-ı İbrâhim Paşa:
*İbrâhim Paşa’nın katli üzerine kaleme alındığı anlaşılan bu mensur risâlede paşanın meziyetleri sıralanmaktadır.
Esmâ’ü süveri’l-Kur’ân:
*Kur’ân-ı Kerîm sûrelerinin isimlerini yirmi dokuz beyitte toplayan bir risâledir.